Milli Eğitim Bakanlığı 2009 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı Üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda Yaptığı Konuşmanın Özeti

? Eğitime daha çok kaynak ayırmamız gerekiyor
Bütçe rakamlarını inceledim, Sayın Bakanın sunumunu da dinledim. Millî Eğitim Bakanlığının bütçe büyüklüğünün milli gelire oranı 2002 yılında yüzde 2,13; 2009 yılında yüzde 2,51. Bu artış tabi ki önemli ancak bu harcamanın dağılımına, alt kalemlerine baktığımızda yatırımların giderek düştüğünü görüyoruz. Kamunun yapacağı eğitim harcamaları sadece Türkiye?de değil bütün dünyada son derece önemlidir. Piyasa ekonomilerinin en güçlü olduğu ülkelerde dahi kamu, eğitimde piyasaya müdahale eder.
IMF programlarıyla birlikte biz millî eğitime yaptığımız harcamaları düşürdük. Bakın, 1998 yılı millî eğitime yapılan harcamaların en yüksek olduğu yıldır. 1998 yılı eğitime katkı payının uygulamaya konulduğu ve bu katkı payı gelirinin tamamen eğitime tahsis edildiği yıldır. O yılda sermaye giderlerinin milli gelire oranı yüzde 31?dir. Bir daha bu yüzde 31 oranını 1998 yılından 2008 yılına kadar hiçbir yılda yakalanamadı. Demek ki eğitime daha çok kaynak ayırmamız gerekiyor.
? İnsani Gelişme Endeksinde bir adım ileri gidememişiz
Yatırım bütçesinin izin verdiği ölçüde eğitimde bir miktar artış sağlanıyor ama bunun sonucunda eğitim verdiğimiz gençlerimiz, öğrencilerimiz ileride başarılı olabiliyor mu, eğitimde onlara vermiş olduğumuz bilgi ve beceriler acaba bizim toplumun gerçekten kalkınmasına, kalkınma göstergelerine yansıyor mu, bu çok önemli. Olayı bu açıdan değerlendirdiğimizde burada çok iyi durumda olmadığımız gözüküyor. 2002?den bu yana ?her sene büyüyoruz? diyor, bununla övünüyoruz. Evet, gerçekten büyüyoruz bununla da övünelim ama bu büyüme bize hayatın diğer alanlarında kendisini gösteriyor mu? Bireyin, insanın kültürel, insani, sosyal taraflarıyla ilgili mi bu büyüme, oralara yansıyor mu, oralarda bir iyileşme sağlıyor mu? Bunu İnsani Gelişme Endeksiyle ölçüyoruz. Birleşmiş Milletler böyle bir endeks yayınlıyor. Bu endekste biz 2000 yılında 174 ülke arasında yapılan sıralamada 85?inci sıradaymışız, 2007 yılında 177 ülke arasında 84?üncü sıradayız bir sıra ilerlemişiz. Yani bu kadar çabaya rağmen, bu kadar ekonomik büyümeye rağmen, İnsani Gelişme Endeksinde bir adım ileri gidememişiz.
? Kız öğrencilerle erkek öğrenciler arasında bir uçurum var
Cinsiyetle ilgili İnsani Gelişme Endeksi var. Orada Türkiye 2000 yılında 69?uncu sırada, 2002 yılında 71?inci sırada, 2007 yılında 79?uncu sıradayız. Ancak Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksinde -ki bu 2006 yılında yayınlanmaya başladı- Türkiye 115 ülke arasında 2006?da 105?inci sırada iken bir yıl sonra 2007 yılında 16 sıra düşerek 121?inci  sıraya inmiştir. Yani bizim eğitim sistemimiz cinsiyet uçurumunu giderecek ölçüde değil, gidermiyor. Buna ilişkin çok sayıda rakam var, bunları sizlere verme zamanım yok ama kız çocuk-erkek çocuk, kadın-erkek açısından eğitimin sonuçlarını, okullaşma oranını ve diğer göstergeleri irdelediğimizde kız öğrenciyle erkek öğrenci arasında bir uçurum olduğunu görüyoruz. Bu, gerçekten son derece önemli, üzerinde durulması gereken bir kavram.
? Öğretmen maaşı enflasyon artışının gerisinde kalmış
Sayın Bakan öğretmen maaşlarındaki artışı verdi. Sayın Bakanın vermiş olduğu artış şu: 2002 yılında 9?uncu derecenin 1?inci kademesindeki bir öğretmen 719 YTL maaş alırken 2008 yılında 1.196 YTL maaş almaktadır ek ders ücreti hariç. Artış oranı yüzde 66,3. Şimdi, ben aynı dönemde milli gelirdeki artışa baktım yüzde 183, yani milli gelir artışının üçte 1?i ancak öğretmene uygun görülmüş. Hadi diyebiliriz ki buna kamu personel politikaları vesaire ama aynı dönemde TÜFE artışı yüzde 82,3. Yani 9?uncu derecedeki öğretmenin maaşı enflasyon artışının gerisinde kalmış.
? Trabzon?da kurulmak istenen bir Avrasya Üniversitesi vardı, buna aynı ölçü uygulanmadı
Vakıf üniversitelerinin kurulmasında belli ölçüleriniz olduğunu söylediniz. Biz burada bir üniversitenin kuruluşunu görüştük. Bu üniversitenin kuruluşuna ilişkin dosyayı incelediğimizde bu üniversitenin henüz altyapısının olmadığını gördük Sayın Başkan. Bu altyapı yokluğuna rağmen siz o üniversitenin mütevelli heyetinin bu üniversiteyi kurabileceği, yürütebileceği kanaatiyle uygun görüş verdiniz, burada yasalaştı ama ondan çok daha iyi altyapıya sahip olduğu hâlde bazı vakıf üniversitesi teşebbüslerine izin vermediniz. Eski dönemde de verilmedi, sizin döneminizde de verilmedi. Vakıf üniversitelerinin kurulmasında ölçünüz nedir? Bunu öğrenmek istiyorum, yani en son Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği yasayla kurulan üniversitelerde uyguladığınız ölçüleri şu an gündeminizde olup bekleyen üniversite taleplerinde de uygulayacak mısınız? Trabzon?da kurulmak istenen bir Avrasya Üniversitesi vardı, buna aynı ölçü uygulanmadı.
Yine, takip edeceğim, Avrasya Üniversitesi teşebbüsü ve muhtemelen az sonra gelecek bir İpekyolu Üniversitesi teşebbüsünde de bu son yasayla kurulması uygun görülen vakıf üniversitelerinin ölçüleri uygulanacak mıdır?
? YÖK yeni kurulan üniversiteler için rektör atamaları konusunda hangi ölçüyü esas almıştır?
Yeni kurulan üniversiteler için özel bir yasa çıkarılmıştı, rektör atamaları konusunda farklı bir usul benimsenmişti yani seçim yoluyla değil de atama yoluyla bir rektör ataması yapılacaktı. YÖK kendisine başvuran aday adayları arasından üç kişiyi aday olarak belirliyor, Köşk?e gönderiyor, Sayın Cumhurbaşkanı da bunlar arasından birisini rektör olarak atıyor. YÖK bu 3 kişiyi belirlerken hangi ölçüleri esas almıştır? Hangi üniversite için kaç kişi başvurmuştur, bu başvurular arasından hangi ölçülerle adaylar belirlenmiştir? Kamuoyunda yaygın kanaat, yönetim tecrübesi olmayan veya akademik yönden diğer başvuran adaylara kıyasla daha geride olan adayların seçilerek Köşk?e gönderildiği yönündedir. Bu konuda bugüne kadar kamuoyunu ikna edecek bir açıklama YÖK tarafından yapılmış değildir. YÖK yeni kurulan üniversiteler için rektör atamaları konusunda hangi ölçüyü esas almıştır?

 

Viagra çok lezzetli değildir. Yerinde olması gerektiğini tüm seçip zaten karar verin. Biz pazar geldi ve sevdim aldım. hemen şimdi kurtarmaz Ereksiyon Olamıyor Musunuz Sen bir hafta beklemek zorunda.