TBMM Başkanvekili ve CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi, başkanlık sistemini öngören anayasa değişikliği teklifini değerlendirirken, "Eğer bu teklif gerçekleşirse, yasalaşırsa, yürürlüğe girerse -yürürlüğe girmeyeceği inancındayım, ancak yürürlüğe girerse; Osmanlı'dan bu yana tarihimizdeki en büyük kırılmayı yaşayacağız dersem bu yanlış olmaz. Birlikte yaşama umudu ortadan kalkacaktır" dedi.
TBMM Genel Kurulu, meclis Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı Başkanlığında toplandı. Gündem dışı konuşmalarda söz alan Hamzaçebi, bugün ikinci tur oylamaları yapılacak olan anayasa değişikliği teklifinin geçmesi halinde Türkiye'yi nelerin beklediğini anlattı.
Akif Hamzaçebi, Türkiye'nin iki yüz dokuz yıllık Anayasa, yüz kırk bir yıllık da parlamenter sistem tecrübesi olduğunu dile getirerek, "Kurtuluş Savaşı koşullarında uygulanan 1921 Anayasası'nı bir kenara bırakacak olursak, 1876 tarihli Kanuni Esasi'den bu yana bütün anayasalarımız parlamenter sistemi esas almıştır" diye konuştu.
Hamzaçebi şöyle devam etti:
"Bir toplumun demokrasi hayatında yüz kırk bir yıllık süre son derece önemli, uzun bir süredir. Yapılması gereken, yüz kırk bir yıllık bu olağanüstü tecrübeyi ileriye taşımak, daha iyiyi, ortak iyiyi bulmak iken şimdi tam tersini yapıyoruz, yüz kırk bir yıllık tecrübeyi heba ediyoruz. Eğer bu teklif gerçekleşirse, yasalaşırsa, yürürlüğe girerse -yürürlüğe girmeyeceği inancındayım, ancak yürürlüğe girerse; Osmanlı'dan bu yana tarihimizdeki en büyük kırılmayı yaşayacağız dersem bu yanlış olmaz. Birlikte yaşama umudu ortadan kalkacaktır. Halen muhtelif unsurlar, muhtelif değerler etrafında bölünme eğilimi gösteren toplumsal yapımız parçalanma sürecine girecektir. Bu teklif eğer yasalaşırsa siyaset kurumu topluma umut olma, toplumun sorunlarını çözme özelliğini kaybedecektir; Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yoluyla yasama yetkisinin Cumhurbaşkanına devrediliyor olması nedeniyle yasa yapabilme özelliğini kaybedecektir. Yasa yapabilme özelliğini kaybeden Meclis, sorunların, taleplerin, isteklerin, umutların toplandığı bir merkez olma özelliğini kaybedecektir; toplumun önünde siyaset kurumu güç kaybedecektir."
"Gelin şu göstermelik anayasaya izin vermeyelim" çağrısında bulunan Akif Hamzaçebi, "Teklif, görünüşte kuvvetler ayrılığını muhafaza ediyor ama maddeler ayrıntısına girilip okunduğunda kuvvetlerin tek bir elde toplandığını görüyoruz. Kuvvetlerin tek bir elde toplandığı anayasalar görünüşte anayasalardır, göstermelik anayasalardır. Gelin bu göstermelik anayasaya izin vermeyin" dedi.
Çoğunluğun kararının her şey olmadığını hatırlatan Hamzaçebi sözlerine şöyle devam etti:
"Bir kararın, bir yasanın arkasında Parlamento çoğunluğu varsa bu karar demokratiktir demek yanlıştır. Parlamento çoğunluğu halkın iradesini temsil ediyor, o nedenle halkın verdiği karar doğrudur dersek, klasik meşruiyet anlayışını savunmuş oluruz. Bir unsur daha var: "Demokratik meşruiyet", "anayasal demokrasi" gibi kavramlar var. Yani alınan kararın Parlamento çoğunluğuna dayanılarak, halkın iradesine dayanılarak alınan kararın doğru ve adil olması gerekir. Eğer adaletli değilse, adil değilse o karar meşru değildir. Şimdi "Millete gidiyoruz." diyor arkadaşımız. Çok doğru söylüyor; 12 Eylül 2010 referandumunda da millete gittik. Şimdi, 12 Eylül 2010 referandumunda yapılan değişikliğin tersi yapılıyor burada. Hangisi doğru? Referandumlarda oylananlar Anayasa metinleri değildir, kişilerin itibarlarıdır, güvenleridir. O nedenle, sadece ve sadece çoğunluğa dayanarak karar alırsanız, bunun adı çoğunluğun tahakkümüdür. Gelin, buna izin vermeyin."
Teklif bir cümleyle şöyle özetlenebilir: Bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz, geri kalan her şeyi Cumhurbaşkanı seçiyor.
TBMM'de görüşülmekte olan Anayasa değişikliği teklifinin Atatürk dönemi anayasalarıyla kıyaslanmasına da değinen Hamzaçebi şunları söyledi:
"Teklif bir cümleyle şöyle özetlenebilir: Bir Cumhurbaşkanı seçiyoruz, geri kalan her şeyi Cumhurbaşkanı seçiyor.
Sayın milletvekilleri, bunun demokrasiyle, anayasal demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Atatürk dönemi Anayasalarına, Atatürk dönemi Cumhurbaşkanlığı modeline dönüyoruz benzetmeleri son derece yanlıştır. Atatürk döneminde, tek parti döneminde bir Başbakan vardı, Meclisten çıkan bir hükûmet vardı. Ayrıca, o dönem, çok partili demokrasiyi, seçimleri hedef alan, sonuçta bunu başaran, buna ulaşan bir dönemdi.
Bu düzenlemeleri padişahlıkla ilişkilendirmek de son derece yanlıştır. Şimdi, deniliyor ki: "Eğer bu geçerse, bu yetkileri kullanacak kişi padişah olacaktır." Asla katılmıyorum buna. Padişahın partisi yoktu arkadaşlar. 1876 Anayasası'ndan sonra yapılan seçimlerde oluşan o Meclis-i Mebusan'da siyasi partilerin milletvekilleri vardı, padişahın seçtiği bir milletvekili yoktu. Padişahın tek başına o Parlamentoyu feshetme yetkisi yoktu. O Meclisten çıkan Hükûmetin Meclis tarafından güvenoyuna tabi tutularak düşürülmesi imkanı vardı. Bütün bunlar bu teklifte yok.
Değerli arkadaşlar, Tunus'un yaptığını neden yapamıyoruz? O Arap Baharı hareketinin ilk başladığı ülke olan Tunus, 2014 yılında geniş katılımlı müzakerelerle bir anayasa yaptı. Yapılan anayasa 214 üyeli kurucu Mecliste 200 oyla kabul edildi. Biz bu kadar büyük tecrübesi olan bir ülke olarak Tunus'un yaptığını yapabilme imkanına neden sahip değiliz sevgili arkadaşlar? Tunus'un yaptığını yapabiliriz. Biz çok daha büyük bir ülkeyiz, çok daha büyük bir tecrübeye sahip bir ülkeyiz. 1995 yılında, o zamanki Parlamentoda çok geniş bir katılımla, mutabakatla büyük bir Anayasa değişikliği gerçekleştirdik. 2001 yılında yine Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucularının mensup olduğu o dönemki Refah Partisinin katılımıyla, tüm partilerin katılımıyla, uzlaşmayla büyük bir Anayasa değişikliği gerçekleştirdik. 2004 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi veya Cumhuriyet Halk Partisinin oluşturduğu o Parlamentoda uzlaşmayla büyük Anayasa değişiklikleri gerçekleştirdik. Şimdi aynısını yapmamak için hiçbir neden yok ama eğer "Bunu biz yapacağız." diyorsanız halktan geçeceğine inanmıyorum, bunu düşünmüyorum, halkın sağduyusuna güveniyorum ama bu, buradan çıkacak olan bu karar, asla demokratik olmayacaktır."